Kâbil Hâbili Neden Öldürdü?

Mehmet Kilinc
5 min readJul 27, 2023

--

Yeryüzü boştu, Ademin çamuru daha kurumamıştı. Dilediği her şeye sahip olduğu bahçesinde yaşarken yer yüzüne inişinin üzerinden sonra çok zaman geçmemişti. Yaşadığı bahçede her şey Adem ve eşine tahsis edilmişti, sadece bilgelik ağacı yasaklanmıştı. Yasaklanırken “şu ağaca yaklaşmayın” denmişti, yani ağaç onlara gösterilmişti. Orada ne açlık ne çıplaklık vardı. Ne zaman bilgelik ağacına yaklaştılar fark’a ulaştılar. Artık rablerinden ayrılmışlar kendilerini fark etmişlerdi, bütünden ayrılıp çokluğa ulaşmışlardı. Pişman oldular ama istedikleri kendilerine verildi, sıkıntı içinde yaşayacakları bir dünyaya gönderildiler. Adem ve eşi yer yüzüne indiler zorluklar içinde çoğalmaya başladılar, işte Hâbil ve Kâbil bu çoğalmanın ilk temsilcileri idi. Evet yer yüzü boştu sadece Adem ve çocukları vardı.

Bomboş yer yüzünde Hâbil hayvancılıkla, Kâbil tarımla, çiftçilikle uğraşmaya başladı. Babaları cennet bahçesinde olup bitenlere onlara defalarca anlatmıştı. O bahçeden çıkarken bir birinize düşman olarak inin yer yüzüne denmişti. Kim kime düşman olacaktı. Yer yüzü bütün genişliğine rağmen neden düşman olacaklardı. Babalarının rabbine yakın olmak, fark’tan uzaklaşıp bir olmak için ürünlerinden kurbanlar sunmak istediler. Amaçları rablerine yakın olmaktı, oysa rableri onlara çok yakındı. Rablerine olan ulaşma arzularını ispat etmek için en değerli şeylerini feda edebilmeliydiler.

Kâbil çiftçi idi ekip biçiyor ürünlerini bir sonraki yıla kadar saklamak için biriktiriyor depoluyordu. Hâbil ise hayvanlarını özgürce yer yüzünde gezdiriyor ancak ihtiyacı olduğu kadar ürünlerinden faydalanıyor, yaşlananları kesip yiyordu.

Kâbil ürünlerinden en kötü olanları seçti, hep kıskandığı kardeşi Hâbil’e, rablerine kurban sunmak için uzak bir yere gitmeyi teklif etti. Hâbil en değerli hayvanlarını, onların yağlarını kurban olarak sunmak üzere teklifi kabul etti.

Adem yaratılırken melekler “yer yüzüne fesat çıkaracak kan dökecek birini mi yerleştireceksin?” demişlerdi. Şimdi bu bilgi gerçek oluyordu, Kâbil’in kurbanı kabul edilmemiş Hâbil’in kurbanı kabul edilmişti. Kâbil kardeşini kıskandı ve onu öldüreceğini söyledi. Hâbil ise eğer bunu yaparsa abisine karşı koymayacağını, eğer kendisini öldürürse ceza olarak ebedi cehennemde kalmasını dilediğini söyledi. Kabil, Habil’i öldürdü cesedinin başında şaşkın durumda beklerken, bir karganın ölü bir kargayı gömmek için yeri eşelediğini gördü. Kâbil karga kadar aklı olmadığına şaşırdı kardeşinin cesedine ne yapacağını bile bilememişti. Pişman oldu yer yüzünde dolaşmaya mahkum edildi, ölünceye kadar.

O günlerde yaşamış gibi olayı anlatanlar aslında Hâbil ve Kâbil’in Aklim adında aynı kıza aşık olduğunu bu yüzden rekabete girdiklerini anlatırlar. Onlara göre Hâbil gerçekten Aklimâ’yı seviyordu ama Kâbil sahip olmak istiyordu, sonunda hırsı gözünü kör etti kardeşini öldürdü.

Bu cinayetten sonra “Kim, bir insanı, haksız yere öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmış gibidir.” denildi.

Barışçıl olan Hâbil ölmüş, mal biriktirme, öfke, hırs ve kıskançlık kurbanı Kâbil hayatta kalmıştı.

Sonra doğan kardeşleri Şit’in nesli ve Kâbil’in nesli yer yüzünde geziyor, Kâbilin çocukları her fırsatta öldürmeye devam ediyordu. Kötülük giderek yayılıyor, iyilik azalıyordu.

Aradan geçen 12 bin yıl sonra bir mahkeme kurulsa Kâbil’i yargılasak nasıl bir savunma yapardı dersiniz.

Belki şöyle diyebilirdi: “Babamız Adem yaratılırken melekler zaten bunun olacağını söylemişti, ben bana verilen rolü oynadım, bu yüzden ben masumum”

Ya da “Ben sadece kardeşimle kavga ediyordum, o beni ebedi cehennemle tehdit etti onun düşündüğü kötülük benim yaptığımdan daha ağır değil mi?” diyebilirdi.

Bazıları da, Hâbil Havva’nın oğlu, Kâbil Lilit’in oğluydu kadınlar arasındaki rekabet kardeşlerin bir birini öldürmesi ile neticelendi diyorlardı.

Kimin haklı kimin haksız olduğuna karar vermek için deliller toplanmalı, görgü tanıkları dinlenmeli.

Ama biz Kâbil’in hikayesini toplumsal ve psikolojik açıdan analiz ederek, çatışma, kıskançlık, açgözlülük ve bencillik gibi negatif insan davranışlarının sembolü olarak görebiliriz. Dolayısıyla Kâbil, insanoğlunun içinde bulunduğu olumsuz eğilimleri temsil eden bir karakter olarak algılanabilir. Bu oldukça havalı bir analiz olurdu değil mi?

Benzer hikayelerin bir çok örneği yok mu tarihte? Örneğin Tevratta; Hâbil ve Kâhil’in hikayesi, insan doğasındaki kıskançlık, öfke, suçluluk ve vicdan gibi temel duyguları ve yaşanılan olumsuz sonuçları anlatan bir öykü olarak geçmiyor mu?

Mezopotamya mitolojisinde, Sümerlerde “Enkimdu ve Dumuzi” olarak bilinen kardeşler arasındaki benzer bir hikayede, Dumuzi, tarım tanrısı olarak kabul edilirken; Enkimdu, çobanlık ve hayvancılıkla ilgili bir tanrı olarak aktarılmıyor mu? Bu kardeşler de Tanrıça Inanna (Iştar) için kurbanlar sunarlar ve Dumuzi’nin kurbanı kabul edilirken, Enkimdu’nun kurbanı kabul edilmez, ne kadar benziyor hikaye değil mi?

Aynı şekilde, Eski Mısır mitolojisinde de Osiris ve Seth arasındaki hikaye, Hâbil ve Kâbil hikayesine benzerlik göstermiyor mu? Osiris, toprak tanrısı ve bereketin sembolü olarak kabul edilirken; Seth, kıskançlık ve kaos tanrısı olarak aktarılıyor bize. Seth, Osiris’i öldürerek kıskançlık ve öfkenin bir kez daha galip geldiğini gösteriyor.

Evet, Yunan mitolojisinde de Hâbil ve Kâbil benzeri hikayelere benzeyen çeşitli anlatılar bulunmuyor mu?

Zeus ve Poseidon: Yunan mitolojisinde tanrılar arasında da çatışmalar ve kıskançlık teması olarak görülmüyor mu? Zeus ve Poseidon, kardeşler arasında en bilinen örneklerden biri, hatta tanrılar arasındaki iktidar mücadeleleri mitolojinin önemli unsurları değil mi? Romulus ve Remus, Roma’nın efsanevi kurucuları, tanrılar tarafından tanrıça Rhea Silvia’nın ikiz çocukları, babaları tanrı Mars idi. Kıskançlığın ve hırsların etkisiyle Romulus, kardeşi Remus’u öldürdü ve Roma şehrini kurdu.

En çok bilinen kardeş kıskançlığı hikayelerinden biri de Yusuf peygamber ve kardeşlerinin hikayesi, İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik de yer alan Yusuf’un kıssasında kardeş kıskançlığı önemli bir tema olarak yer almakta.

Belki kardeş kıskançlığını psikolojik yönüyle açıklayabiliriz, böylece Kâbil’i anlamak mümkün olur.

Psikanalizin kurucusu olan Sigmund Freud, kardeş kıskançlığını ve aile içi dinamikleri araştırmış, kardeşler arasındaki çatışma ve rekabetin çocukların kişilik gelişimine nasıl etkileri olduğunu ele almış. Alfred Adler, kardeşler arasındaki rekabetin kişilik gelişimi üzerindeki etkilerini ve çocukların sosyal ilişkilerini nasıl şekillendirebileceğini incelemiş.

John Bowlby, Diana Baumrind, Judy Dunn gibi araştırmacılar; çocukların kardeşleriyle olan ilişkilerinin psikolojik gelişimleri üzerindeki etkisini, kardeş kıskançlığının aile dinamiklerine nasıl yansıdığını ve ebeveynlerin bu duyguyu nasıl yönetebileceğini, kardeş kıskançlığının çocukların duygusal gelişimi ve sosyal becerileri üzerindeki etkilerini araştırmışlar.

Bu isimlerin yanı sıra, daha pek çok psikolog ve araştırmacı, kardeş kıskançlığı ve aile ilişkileri konusunda çalışmalar yapmış ve bu alanda önemli bulgular elde etmiş. Sonuçta kardeş kıskançlığı, çocukların ve ailelerin hayatında önemli bir psikolojik süreç olduğu ve psikoloji alanında sürekli olarak incelenmeye ve anlaşılmaya muhtaç olduğu söylenip durmakta.

Beni hor görme kardeşim / Sen altınsın, ben tunç muyum?

Aynı vardan var olmuşuz / Sen gümüşsün, ben sac mıyım?

Ne var ise sende bende / Aynı varlık her bedende

Yarın mezara girende / Sen toksun da ben aç mıyım?

Kimi molla kimi derviş / Allah bize neler vermiş?

Kimi arı, çiçek dermiş / Sen balsın da ben çec miyim?

Topraktandır cümle beden / Nefsini öldür ölmeden

Böyle emretmiş Yaradan / Sen kalemsin, ben uç muyum?

Tabiata Veysel Aşık / Topraktan olduk, kardaşık

Aynı yolcuyuz, yoldaşık / Sen yolcusun, ben bac mıyım?

Aşık VEYSEL

Evet yer yüzü boştu iki kardeşe dar geldi, biri diğerini öldürdü. Şimdi 8 milyardan fazla insan yaşıyor yeryüzüne artık boş değil, kardeşler kavga ediyor hala. İnsanın hırsı, öfkesi, öylesine büyüdü ki artık dünya yaşanmaz oldu. Kızılderili Reis beyaz adama mektubunda bu günleri çok önceden görmüştü.

“Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak!”

Evet bu hamur çok su götürür.

İyilikle anılmak, iyilerle olmak şu kısa ömre anlam katan en değerli şey…

Mehmet KILINÇ

--

--

Mehmet Kilinc

Öğretim Üyesi, Ziraat Fakültesi, Faculty of Agriculture, İnsan, Kendini Bilme, İyilik, İyi İnsanOlma!, Anlam Araryışı