Hayret Duygusu

Mehmet Kilinc
3 min readSep 14, 2023

--

“Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz”

Hayret etmek şaşmak, şaşkınlık şaşakalmaktır. Hayret eden hayran olur, hayretinin artması için yolculuğun hiç bitmemesini ister. Öyle bir yolculuk ki; dağlar tepeler boyunca her menzilde harika şeyler görüp hedefe vardığını sanmak, ardından sonraki ve sonraki dağı tepeyi aşıp gördüğü harika şeylere şaşıp kalma yolculuğudur. Her menzilde burası son varılacak yer dediği için pişman olup yeni menzillere doğru yol almaktır hayret yolculuğu.

Hiçbir şey seni şaşırtmıyorsa ölmüşsün demektir. İnsan hayatı bir hayret yolculuğudur. Hayret etmek için selim bir akıl, engin bir gönül gerekir. Benlikten uzaklaşmış sonsuzla birleşmiş bir ben gerekir. İnsan kendini yeterli gördüğü yerde durmuş demektir. Artık yeni hayretlere ihtiyacı yoksa, şaşırmıyorsa artık insan değildir, bir canlı olsa da.

Thales, her şeyin kendisinden meydana geldiği, türediği şey (arkhe) nedir diye merak ediyor ve hep bu konuyu düşünüyordu. İnsan aslını düşünür, nereden geldiğini nereye gideceğini ve neden geldiğini.

Photo by Jeremy Bishop on Unsplash

Mevlânâ hayranlığı şöyle açıklamıştır: “Ey Hak yolcusu, sen aklı, zekâyı sat da hayranlığı al. Çünkü zekî olmak, bir konuda fikir yürütmekten ibârettir. Hâlbuki hayranlık, Hakk’ın san’atına, kudretine şaşırıp kalmaktır.”

Bir hikaye;

Mevlana ile Şems’in ilk karşılaşması;

Şems: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) mi büyüktür, Bâyezîd-i Bistamî mi?

Mevlâna: Elbette Peygamber Efendimiz bütün enbiya ve evliyanın büyüğüdür.

Şems: Peki ama Peygamber Efendimiz; “Ya Rabbi, Seni tenzih ederim. Biz seni gereğince bilemedik. Sana günde yetmiş kere istiğfar ederim.” buyurduğu halde Bâyezîd; “Kendimi noksan sıfatlardan arıtırım. Makamım ne kadar yüce ki cübbemin içinde O’ndan gayrı varlık yok.” demiştir.

Buna ne dersin?

Mevlâna: Bu tabiidir. Çünkü Allah’ın sevgilisi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) günde yetmiş makam aşıyor ve ulaştığı her makamda da önceki bilgisinden istiğfar ediyordu. “Ey bizim idraklerimizden üstün olan Allah biz Seni gereğince bilemedik.” diyordu. Bâyezîd ise bir makam aştı, bir tecelli ile kendinden geçti, daha fazlasına eremediği için taştı ve öyle yerli yersiz söylendi.”

Eğitimin amacının “Kişinin merak ve hayret duygusunu harekete geçirmek..” olması gerektiğini söylemişler. Öyle olmalıdır, birilerinin önceden planladığı yazdığı şeyleri öğretmek, öğrenmek ancak öncekinin ayak izlerini takip etmektir. Nesiller geçer de bir arpa boyu yol gidilmez.

Modern hayatın insanına bakın hiçbir şeye hayret etmiyor sadece şikayet ediyor, yetersiz buluyor. Hızla tüketiyor ama bir şey üretmiyor. En fazla düşüncenin üretildiği MÖ 500. yıllarda dünya nüfusu sadece 50–100 milyondu.

M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda felsefenin doğduğu yer olarak kabul edilen Antik Yunan şehirlerinden Atina, yaklaşık olarak 200 ila 300 bin kişi arasında bir nüfusa sahip iken, Sparta gibi diğer şehirlerin nüfusu daha küçüktü. Şimdi 8 milyar insan var çoğu hayret yolculuğundan uzak eskilerin üzerine pek bir şey ekleyemiyor.

Göklerde ve yerde var olan her şey, yok olmaya mahkumdur. Kalıcı olan yalnız celal ve ikram sahibi Rabb’ine yönelmendir (O’nu aramandır).

Göklerde ve yerde olanlar, O’nu ararlar, O, ise her an bir (iştedir) değişimdedir (Rahman Suresi 26–29. Ayetler).

Dünya döner, güneş döner, galaksiler döner, tüm evren bir yere doğru gider. Hiç bir şey bir önceki yerinde değildir. Gelecek yıl bu gün, bu saatte, takvimler aynı günü gösterse bile aynı yerde olmayacağız.

Anlam arayışında olanlar, anlamın her gün yeni bir hayrette olduğunu bilirlerse, arayışın da hiç bitmeyeceğini bilirler.

“Hayret ve merak etmeye, hayret ve merak etiklerinizin üzerine gitmeye devam edin…”

Mehmet KILINÇ

Hak Bir Gönül Verdi Bana

Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayrân olur

Bir dem gelir şâdân olur bir dem gelir giryân olur

Bir dem sanasın kış gibi şol zemheri olmuş gibi

Bir dem beşâretden doğar hoş bağ ile bostân olur

Bir dem gelir söyleyemez bir sözü şerh eyleyemez

Bir dem dilinden dür döker dertlilere dermân olur

Bir dem çıkar arş üzere bir dem iner taht-es-serâ

Bir dem sanasın katredir bir dem taşar ummân olur

Bir dem cehâletde kalır hiç nesneyi bilmez olur

Bir dem dalar hikmetlere Câlînus u Lokmân olur

Bir dem dev olur yâ peri vîrâneler olur yeri

Bir dem uçar Belkîs ile sultân-ı ins ü cân olur

Bir dem varır mescitlere yüz sürer anda yerlere

Bir dem varır deyre girer İncil okur ruhbân olur

Bir dem gelir Îsâ gibi ölmüşleri diri kılar

Bir dem girer kibr evine Fir’avn ile Hâmân olur

Bir dem döner Cebrâil’e rahmet saçar her mahfile

Bir dem gelir gümrâh olur miskin Yunus hayrân olur

Yunus Emre

--

--

Mehmet Kilinc

Öğretim Üyesi, Ziraat Fakültesi, Faculty of Agriculture, İnsan, Kendini Bilme, İyilik, İyi İnsanOlma!, Anlam Araryışı